Mısır Sonrası
Uzun zaman oldu kendimi yazmayalı, anlatmayalı. Yapılacak listem alıp başını gittiği için belki de kendimi yazmaya vakit gelmedi. Belki de kendime dürüst olmaktan kaçtım. Belki de yüzleşmekten kaçtım ve belki de bunların hiçbiri değildir…
2018 ne hızlı bir yıl. Öyle hızlı ki hayatımdaki değişimleri, kendimi artık ben bile takip edemiyorum. Yıllar git gide hızlanırken bizler rollerimizi yapıp geçiyoruz. Hangi role tutunduysam o rol beni bıraktı. Yıllar bana, girmeye çalıştığım rollerin çok daha ötesinde biri olduğumu hissettirdi. Bu varlık haline gelmem için genişlemem gerekiyordu. 2018 bana genişlemeyi öğretti, öğretiyor. Genişlerken zaman zaman korkuyorum. Parlamaktan korktuğumu fark ettim. İnsanlar hep karanlıktan korkulacağını düşünür. Aslında biz en çok ışığımızdan korkuyoruz. Kendinize dürüst olduğunuzda DNA’nızda neler sakladığınıza hayret edersiniz. Çok şükür ki bunları temizlemek için yıllarca beklememiz gerekmiyor. Dedim ya zaman hızlandı.
En son Mısır’daydım. Bir sürü fantastik diyebileceğim tecrübelerden sonra evime sakat olarak geldim. Sağ ayak bileğim burkulmuştu. Düşündüğünüz gibi normal burkulma değildi. Hathor’un tapınağında kutsal bir yerde ayakta dururken oldu. Nasıl mı? Neye inanırsanız inanın ama ben size gerçeği söyleyeceğim. Ayakta dururken bir şey sağ bileğimi dışarı doğru itti. Öyle hızlı ve sert bir itişti ki içimden şunu dedim ‘Sakın kırılmasın..’ Zaman kavramının yok olduğu bir an daha.. 1 saniyenin içine sığabilecek bir konuşma… İç sesim dedi ki ‘ Ayakta durmaya çalışma. Yoksa bileğin kırılacak..’ Denileni yaptım. Ayakta durmaya çalışmadım. Aklıma ağaçlar gelmişti. Esnek olmayan ağaçların rüzgara dayanamayıp nasıl kırıldığı.. Sol dizimin üstüne doğru yere kapaklandım. Bütün dengem alt üst olmuştu. Canım o kadar çok yakınıyordu ki dişlerimi sıkıyordum ve hayatımda ilk defa elimi yumru yapıp yere vurmuştum. Ne olduğunu bile anlamamıştım. Neydi bu? Bileğimi dışarın doğru iten neydi? Arkamda eşimin sesi ‘Damla nefes al. Derin nefes al. Sadece nefesine konsantre ol.’ Sadece onu dinliyordum. Sadece nefes alıyordum. Nefes aldıkça acının içinden geçmeye başladım. Acı hafifledi ve biraz olsun kendime gelmiştim. Ayağa kalkabileceğimi düşündüm ama sağ ayağımı oynatamıyordum, üstüne basamıyordum. Olduğum yere oturdum ve sağ ayağımı uzattım. Bir ayağın puf böreği gibi 2 saniyede nasıl şiştiğini görünce durumun çok ciddi olduğunu anladım. Sevgili dostlarımın şifalı elleri, niyetleri ve enerjileri ve tabi ki Mısır devlet hastanesindeki doktor sayesinde sağ salim evime döndüm.
Aradan 4 ay geçmesine rağmen tam olarak ayak bileğim geçmedi. Buradaki doktorlar emar sonucuma bakınca; ‘Ayak bileğinin kırılmaması bir mucize. Böyle bir görüntü görmeyiz genelde. Ayak ile bileği bağlayan bağın ciddi şekilde hasar görmüş. Ayağının içi ödemli. 6 ay kadar her gün fizik tedavi yapman gerekiyor. Bu kronik bir hastalık gibi. Uzun vadede iyileşebilecek. Sabretmen gerekiyor.’ dediler. Birazcık ayağımın üzerinde fazla durayım hemen ağrıyor ve şişiyor. Bedenimizin sağ tarafı eril. Bu olanda aslında erilin erili… Mısır’da olan neydi diye sorarsanız dualarımın cevabı, şifasıydı diyebilirim. Şimdi ne mi olacak? Zaman ayağımın iyileşmesi için fiziksel şartları yerine getirirken, ruhsal anlamda da duama hazırlanmış olacağım.. Evet zaman jet hızıyla gene geçicek. Ayağımın beni olduğum yere demirlemesinin ilahi planda elbet daha açıklayıcı bir sebebi vardır. Gitmek istediğim bir çok yere, şehre gidememiş olsam da yapmam gerekenlere daha çok konsantre olabildim. Müzik, şiir, aşk ve kendi meditasyon çalışmalarım… Hayatta gerçekten de neyi isteyip istemediğimi hep gözden geçiriyorum. Yaz ayında, İstanbul’da yaşamanın benim için bitmesini gerektiğini düşünüp başka yerlerde ev bakarken ayağımın iyileşmediği ortaya çıktı. Sanki hayat bana ‘Dur bakalım, Senin burada daha işin var, bitmedi.’ diyordu. Bende hayatla beraber akmaya karar verdim vermesine ama hayat kısa vadide baya plan değiştiriyor… Ona uyum sağlamak da zaman alıyor. Tam heh oldu derken hop başka bir durumla baş başa kalıyorum. Diyorum ya ne yıl ama…
Diyeceksiniz ki bu sırf ayak bileğinden mi bahsediyor? Hayır.. Çevrenizdeki değişiklikler, ailenizde olan bitenler sizi de etkiliyor. Etkilemesine ne kadar ölçüde izin verirseniz o kadar etkiliyor elbet.. Onlarla evrimleşiyorsunuz zaman zaman ve bazen de onlardan özgürleşmeniz gerekiyor. Tekrar tekrar kendinizi bulmanız gerekiyor. Bazen kayboluyorsunuz bazen de bir nefes alıp hatırlıyorsunuz. İşte o vakitlerde tanık oluyorsunuz. Hayata, olaylara, insanlara ve kendinize..
Hepimizin günün birinde bunları söyleyeceğini biliyorum;
‘Ben bir şey olmayı bıraktım. Ben hayatın bana biçtiği rolleri bıraktım. Ben sadece tanık olmaya başladım. Ben her şeye tanıklık etmeye geldim. Tıpkı senin gibi..’
Ben şimdi hayatıma tanık olmaya başladım ve dilerim bu, tüm hayatım boyunca olur. Hayatımız boyunca tanık olmamız dileğiyle,
Aşkla..
DAMLA US