Ölüm Üzerine

Bazı anlar vardır hayatınıza damga vurur. Uzun bir paragrafın ortasındaki ünlem gibidir ya da uzun bir cümlenin içindeki virgül gibi.. Belki de bu anları yaşarken tam olarak anda kaldığımız için bize vurucu gelir. Cookie’nin ölüm anı ve bir gün öncesi benim için böyleydi işte. Cookie 15 yaşında bir İspanyol cooker’dı. Ailemizin çocuğu, kardeşi, ışığı, kalbiydi ve de hep öyledir…

3 Kasım’da ağzında ve boğazında çıkan kötü huylu kitleleri alınmak üzere ameliyata girmişti. O zamana kadar kanser olduğunu bilmiyorduk. Öyle bir duruma gelmişti ki ya açlıktan ölecekti ya da ameliyata girecekti. Yüzde 50 şansı vardı ve o ameliyattan sağ sağlim çıktı. Biliyorduk ki aslında Cookie bizi kendi ölümüne hazırlıyordu. Ölüme hazırlanabilir miydi insan? Bilmiyorum, ben hazırlanamadım. Çok denedim ama şunu bildim ki her ölüm erken ölümdür ve sen istediğin kadar hazırlan asla hazırlanmış olmayacaksın. Ölüm gelecek ve gidecek tıpkı yaşam gibi… Ve işin ilginci bunu yaşamayan da asla bu durumu bilemeyecek. Çocuk doğurmadan anneliği nasıl anlayamazsan, köpekle yaşamadan da bu durumu asla anlayamaz insan ya da hiç düşük yapmayan biri anlayamaz kendi çocuğunu düşürürken ki acısını. İşin içinden geçen, tecrübe eden bilir ancak hakikati… Sahte mum olmadım ben. İnsanların acısına tahammülsüz ve hatta acısında yanarken, benliklerini, kimliklerini de bu uğurda yakarken bencilliğin yoluna sapmadım. Bunu yapanlara kızdım evet ama sonra bildim herkesin yolu kendine…İnsanlar negatiften beslenmekle kendi acısına, yasına izin verip içinden geçmeyi karıştırırlar. Ben izin verdim yasıma, acıma. Karanlık gecelerim oldu, izin verdim. Bedenimden geçip gitmesine, geçerken de beni yakmasına, kalbimin daha çok aşkla dolmasına, yanmasına, Allah hasretine izin verdim. İzin verirken kavurdu beni aşk hasreti. Öyle bir kor düştü ki içime bununla yaşamak zorunda kaldım. Nesi kolay bunun? Derler aydınlama, ayaklarınızın altına kırmızı halı sermez. Doğruymuş. Her acı, insanı olgunlaştırır. Ta ki kavurucak, yanacak bir şey kalmaya kadar…

‘Nasibinde varsa, alırsın karıncadan bile ders. Nasibinde yoksa, bütün cihan önüne serilse sana ters.’ Mevlana

Bir ay boyunca Cookie git gide kötüleşti. Artık yürüyemiyor, ağzından şırıngayla besliyorduk. Suyu bile zor içiyordu. Acı çekmesin diye elimizden geleni yapıyorduk. Şifa müzikleri ile ellerimle ona her zaman şifa veriyordum. Her zaman izin veriyordu bana zaten. Ama elimi çektiğimde gün içerisinde zorlanıyordu. İki gün boyunca durum çok ciddiye bindi. Bazen inliyordu… Uyutma kararı almıştı ablam ve annem. Ama ben bir canın celladı olamayacağımı ve bu kararı veremeyeceğimi söylemiştim. Dua ediyordum Allah’ım ne olur bu kararı almak zorunda kalmayım diye..

27 Kasım gecesi Cookie’nin yanından bir dakika bile ayrılmadım. Bütün gece inledi, bir dakika bile uyumadı. Devamlı olarak onu seviyordum ve rahatlatmaya çalışıyordum. Bir yandan da ona teşekkür edip artık ayrılmamız gerektiğini söylüyordum. Özgürce gidebilmesi için geçişini yapabilmesi için dua ediyordum. Allah’ım al bu canı, diyordum… Yaşamla ölüm arasındaki ince çizgiye bu kadar şahit olabileceğimi hiç düşünmemiştim. Bütün gece dinlediğimiz müzikler ile hazırlanıyorduk. Bir müzik çaldı o sırada.. Sanki ruhun bedeni terk edip Allah’a dönüşünü anlatan bir müzik..

’Poem of the Atoms’ Mevlana’nın şiirinden..

“ey ruz bar’â ke zarre hâ raqs konand
ân kas ke azoo charkh o havâ raqs konan
jânhâ ze khoshi bi saro pâ raqs konand
dar gushe to guyam ke kojâ raqs konand.
har zarre ke dar havâ o dar hâmun ast
niku negarash ke hamcho mâ maftun ast
har zarre agar khosh ast agar mahzun ast
sargashteye khorshide khoshe bichun ast”

“ey gün, uyan, zerreler dans ediyor.
bütün evren dans ediyor,
mutluluktan perişan olmuş ruhlar dans ediyor.
kulağına danslarının onları nereye götürdüğünü söyleyeceğim,
havadaki ve çöldeki bütün zerreler
iyi bilin, onlar sanki deliler
her bir zerre mutlu ya da mahzûn
hakkında hiçbir şey söylenmeyen güneşe tutulurlar.”

 

Müzik tüylerimi diken diken etmişti. Gözümün önüne rahmetli anneannem ve eniştem gelmişti. Varlıklarını hissedebiliyordum. Bana destek ve şefkat veriyorlardı. O an anladım ki sabah olunca Cookie’nin acısına son vermemiz gerekiyordu… Ölüm kararını ben vermiyordum, ben sadece olana aracı oluyordum. Bir canın celladı olamazdım ki zaten…Hayat yapmam dediğin ne varsa sana yaptırıyordu işte…  Anneannem ile enişteme şunları söyledim; ‘Cookie’yi size emanet ediyorum. Lütfen geçişinin her anında yanında olun, ışığa gidene kadar.. Korkmasın…’ İçime bir huşuluk geldi. Onayı almıştım… Sabahı zor ettik. Cookie de ben de çok yorulmuştuk. Annem ve ablam uyutma kararını onaylamıştı. Şimdi sıra babamdaydı.. Sabahın erken saatlerinde uyandılar ve babamla ilk işim konuşmak oldu. Babamın rızası olmadan uyutmak istemiyordum. Cookie ailemizin bir üyesiydi. Bu yüzden Cookie’nin özgürlüğü için babamın da onu bırakması gerekiyordu. Çok zor bir an daha… Ve gerçek sevgi, koşulsuz sevgi bu boyutun çok daha ötesinde olduğunun kanıtıydı. Babamın içi yana yana tamam dedi. Veterineri aradık. Gerekli hazırlıklar yapıldı. Cookie o kadar bilgeydi ki bütün bu süreçte sadece dingin ve huzurluydu. Babam bu duruma şahitlik yapamayacağını söyledi ve bizle gelmedi. Ben, annem, ablam ve eşimle beraber Cookie’yi kliniğe götürdük. Ameliyat masasının üzerinde Cookie, çevresinde biz vardık. Veterinerden rica ettim müzik açmak konusunda. Seremoni eşliğinde yolcu etmek istedik… Anders Holte’nin Lemurian Home Coming şarkısını açtım. 

Bütün melekleri, aydınlanmış üstatları çağırdım ve anneannemi ile eniştemi…Veteriner vedalaşabilirsiniz dedi. Herkes kendi içinde Cookie’yle konuştu. Herkesin eli Cookie’deydi…Cookie her birimize baktı. Yalnızlığı hiç sevmedi, biz de hiç bir zaman onu yalnız bırakmadık zaten. Sanki teşekkür ediyordu gözleriyle… Ben hiç bir zaman ayrılmayacağımızı biliyordum. Dünya illüzyonundan özgürleşeceği için de seviniyordum içten içe. Bize kattığı her şey için minnet duyuyordum, varlığına bin şükran ediyordum. Veterinere tamam dedik ve genel anesteziyi yaptı. O sırada Cookie kuyruğunu salladı. Mutluydu yuvasına döneceği için… O an giden için değil de kalanlar için zor olduğunu bir kez daha anlamıştım. Uykuya dalmasını beklerken bir yandan da onu seviyorduk. Hangi cana nasip olur böyle Allah’a kavuşmak.. Tamamen uykuya daldığında odadan çıktık, Anders Holte’yi Cookie’nin başında bırakarak… Veteriner uyutmak için iğneyi yaptı…Ve Hakk’ın kalbine gitti, darısı tüm zerreciklerin başına…

 

Aşkla…

Damla Us

 

Bir Cevap Yazın

E-Posta adresini yayımlanmayacak. Zorunlu alanları * ile işaretlenmiştir

formu temizleYorumu gönder