RADİKAL DEĞİŞİMLER

 

Uzun bir aradan sonra merhaba blog sayfam! Nerede kalmıştık diyeceğim ama hatırlamakta zorluk çekiyorum. Ben en iyisi geçen iki sene içerisinde radikal değişimlerin hayatıma nasıl bomba gibi düştüğünden bahsedeyim. Aslında her şey tek bir niyetle başlamıştı. 13 Mayıs 2019’da gönlümden kopup gidenlerle yeni bir sayfa açılmıştı. O tarihte düştüğüm kısa bir not olacakları anlatan nitelikteydi…

‘ Yuvaya o kadar hasret kaldım ki kendi yuvamı yaratmaya karar verdim. İstemediğim, enerjimi düşüren ne varsa onu bırakmaya karar verdim. Bir dakikamı bile boşa harcamamaya karar verdim. Yapmak istediklerimi artık ertelememeye ve tüm bunları yaparken bana karşı gelenleri dinlememeye, yanımda duranları ile saygıyla karşılamaya karar verdim. Ben sevgiye ait olmayan hiçbir şeye maruz kalmak zorunda olmadığının farkına varan, içimdeki tüm sevgisizliği Allah’tan gelen sevgiyle karşılamaya karar veren biriyim. Ben yeni birisiyim. ’

Böylece hayatımı daha çok irdelemeye başladım. Hangi noktalarda enerjim daha çok düşüyor, sevginin olmadığı ortamlar, insanlar hangileri? Değiştirebildiklerimi değiştirdim, değiştiremediklerimi rahatsızlığımı dile getirdim. Baktım ki elden başka bir şey gelmiyor işte o zaman herkesin kendi yolu var dedim ve yoluma koyuldum. Hayatıma ışığı daha çok nasıl sokarım dediğim noktalarda kalbim hep yolu gösteriyordu bana… 

Pandeminin başlangıcı benim yeni hayatımın da başlangıcı sayılabilir. Dünya durduğunda ben de kabuğuma çekilmiştim. Hayatımda yaşamak istediğim inzivayı evren bana doyasıya vermişti. Dış dünyadan uzakta sadece kendi içime yönelmiş dolu dolu aylar geçirdim. Lotus Kalbi kitabının çıkış hikayesi ise burada başladı. İçime yöneldikçe yazılmayı bekleyen bir roman varmış meğer! İkinci kitabım ama ilk romanım benim kendimle yüzleştiğim bir alandı aynı zamanda. Kalemim hiç durmadan yazdım, yazdım, yazdım. Kitap bittiğinde bile bir zaman sonra bunun devamının geleceğini bile hissetmiştim. 

Sonra yaz geldi ve hep gündemimizde olan köpek sahiplenme düşüncesi devreye girdi. Evren karşıma Ceviz’i çıkardı ve ben işte bu ruh dedim! Ertesi gün eşimle beraber onu evimize getirdik ve bizim ilk çocuğumuz oldu. Onu rahmetli Cookie’yle kıyaslamıyordum. Çünkü biliyordum ki bu başka bir ruh ve ben yasımı zamanında tutmuştum. Cookie de ben de özgürdüm ve şimdi enerjimi, ilgimi, sevgimi doyasıya Ceviz’e verebilirdim! Onunla beraber hayatımız daha neşeli, daha çok sevgi frekansındaydı. Git gide yükseliyorduk sanki. 

Başka bir hayatın mümkün olduğunu gösteren mini belgeseller, karşıma çıkan ilham verici hikayeler İstanbul’un göbeğinden uzaklaşmam için vizyon niteliğindeydi. Yıllardır izlerim, dinlerim, araştırırım bu minimal yaşamları, şehirden köye taşınanları…Pandemi burada da işe yaramıştı! Evden çalışma olanağı ile başka bir hayat mümkün dedik ve kendimize tinyhouse yaptırdık. Önümüzdeki yazı yeni küçük evimizde geçirecektik. 

Bir yandan editörüm Can Gazalcı ile Lotus Kalbi’nin üzerinden geçip revizeler yapıyorduk. Aylar süren çalışmalar sonucu Lotus Kalbi Mart 2021’de piyasaya çıktı ve ben iki sonra hamile olduğumu öğrendim. Tüm heyecanları içimde doyasıya yaşıyordum. Her şey çok hızlanmıştı birden. 

Hamileliğim, yeni kitabım, yeni evimizin kurulumu derken hızlı geçen zaman bizi yaza getirmişti. Hamileliğimin en güzel dönemini, yazı Assos tarafında tinyhouse muzda geçirdik. Yürüyerek denize girmenin lüksünü, zeytin ağaçlarının içinde bol oksijeni, sadece kuş cıvıltılarının ses çıkardığı bir ortamda ben yeni komşularımla tanışıyor, bedenimde küçük Bade ile yeni hayatıma hazırlanıyordum. Yaz boyunca bahçemizin, evimizin eksikliklerini tamamlarken, bir yandan da doğuma hazırlık, emzirme, bebek bakım eğitimleri de alıyordum. Karnım daha çok büyümeye başladıkça hareket alanım kısalmaya başladı ve oradaki evimizi kapayıp Bade’nin gelişi için hazırlık yapmaya başladık. 

11.11.2021 tarihinde sabahın 5.30’unda Bade’nin dünyaya gelmek istediğinin işaretini verdi ve  suyum geldi. O an hiçbir şeyin benim kontrolümde olmadığını fark ettim. Ben ne kadar normal, suda doğum istesem de bu doğum onun doğumuydu ve dünyaya nasıl geleceğini o seçecekti. Suyum geldikten sonra heyecan içinde doğum kasılmalarının başlamasını bekledim. Bir yandan dünyalar güzeli doktorum Arzu hanım ve canım ebem Tülin Bulur ile durumumu konuşuyordum. Bendeki rahatlığı gördükleri için evde doğumun başlamasını beklememe izin verdiler. Ama zaman ilerledikçe doğum bir türlü başlamadı ve 9 saat evde bekledikten sonra doktorum Arzu artık hastaneye gitmemiz gerektiğini söyledi. Güle oynaya hastaneye giderken hiç doğum yapacakmışım gibi değildim. Suyum geldikten 24 saat içerisinde doğumun gerçekleşmesi gerektiğini, aksi taktirde Bade’nin ve benim enfeksiyon kapma riskim olduğunu söylediler. Suni sancı ile doğum başlasa bile ki doğumun garantisi yoktu, 13 saat içerisinde doğum gerçekleşmeliydi. 

Her zaman söylerim öyle ya da böyle doğum gerçekleşecek ama asıl önemli olan doğumdan sonrası diye. Daha çok beklersem Bade’nin doğar doğmaz antibiyotik alma riskine gönlüm razı olmadı ve sevgili Tülin’in her zaman bana söylediği her doğum şekline açıksın değil mi uyarısı ile kendimi epidural anestezi ile sezaryene açtım. 

Keşkesiz doğum merkezinde öğrendiğim bilgiler ışığında doğumuma sahip çıktım ve olabilecek en iyi şekilde kızımı karşıladım. Buz gibi ameliyat odasında hamileliğim boyunca dinlediğim Galali Star’ın Shri Ram şarkısını telefondan açtım. Bilincim açık arkamda eşim Faruk’un ve ebemin güvenli kollarında bedenim doktoruma teslim, içimde büyük bir korku ama ağzımda ‘her şey çok güzel olacak’ olumlaması vardı. Teslimiyet… 

Kızım Bade doğup göğsüme verildi. İlk bakışmamız, ilk kavuşmamız sözcüklere sığamayacak derin bir deneyim. 

Bir anda tansiyonumun düşmesi ile ölecek gibi hissetmiş, Arzu’nun ve Tülin’in gözlerinden bana aktardıkları güç ile kendime gelmiştim. O sırada Bade’yi Faruğun kollarına verdiler. Ten tene temas doğum anından itibaren çok önemliydi. Doktorum, ebem ve Taksim Acıbadem hastanesi tüm isteklerimizi yerine getirmiş keşkesiz bir doğum gerçekleşmesine vesile olmuşlardı. 20 dakika sonra odaya geçtiğimde koynumda Bade ile yeni hayatım resmi olarak başladı. 

Sonra ne mi oldu? Ben anne oldum ve kalbim daha çok genişledi. Her geçen gün daha çok evriliyorum, mutluluk gözyaşları daha çok akıtıyorum. Bade’ye baktıkça aşkı görüyorum. İlahi olanı, mucizeyi görüyorum. 

Bazen de gözümün önüne benim küçüklüğüme ait sahneler geliyor. Daha önce hiç hatırlamadığım üzgün, kırgın küçük Damla’nın hâlleri hatırlatıyor kendini. Meğer çocuk doğurup onu büyütmek kendi çocukluğunu da büyütmekmiş! Kendi yaralarını onunla birlikte şifalandırmakmış. Yaşadığım kötü anları onun yaşamaması için, onun daha iyi versiyon olabilmesi için çabalamakmış. Ona baktığında kendini görebilmekmiş…

İlerleyen zamanlarda daha neler keşfedeceğim kim bilir ama hayatımdaki bu keskin değişimler beni bambaşka biri yapmaya doğru götürüyor… Ne diyelim aşk olsun o zaman hep, yolumuz da vizyonumuzda hep aşktan olsun…

 

DAMLA US

Bir Cevap Yazın

E-Posta adresini yayımlanmayacak. Zorunlu alanları * ile işaretlenmiştir

formu temizleYorumu gönder