Mısır – Bir devrin bitişi
Tanrının parçacıkları dünyaya dağılmış ve bu her parçacığı hatırladığında o kardeşini de hatırlıyorsun ve ona kavuşunca ayrılık illüzyonu yok oluyor, bir oluyorsun. İşte o vakit, sen tamamlanıyorsun.
Heyecanlıydım Mısır’a gitmek için. Sevgili Hasan Sonsuz’un aracılığı ile gitmek nasipmiş ve 13 kişinin dönüşümüne şahitlik etmekmiş nasipte olan. Herkes birbirinin şahidiydi, benzeriydi ve kardeşiydi. İlk başta grup olarak bunu hatırlamak zor olsa da ilerleyen zamanlarda gözlerimiz birbirinin içine daldı ve gördük gerçek ışığımızı ve sonra hatırladık kardeşliğimizi, birliğimizi. Gözler açılınca kalplerin birliği hatırlanır. İşte o vakit, gözler yaşlanır, hatırlanır ruhlar. Dersin sebebini bilmesen de ‘Hatırlıyorum seni. Tanıyorum seni.’ Sonra sarılırsınız, kavuşmanın hasreti kalbinizde erir gider ve artık bilirsin bir kardeşin daha var. Hangi yolculuğa çıkarsan çık, hangi mekanlara ya da enerji portallarına gidersen git, karşına kim çıkarsa çıksın eğer sen gerçeği görmeye niyet edersen her nerede olursan ol, bunu görmeye başlarsın, Gözündeki perde inmeye başlar ve ışığı görmeye başlarsın. Ben bu dejavuyu ilk Peru’da yaşamıştım…
Mısır yolculuğum bir defterin yarısını dolduracak kadar dolu dolu geçtiği için buraya sadece çok küçük bir kısmını aktaracağım. Mısır’ a bir şeyi bitirmeye gidiyorum diye gittim. Ne olduğunu ne olacağını bilmeden. Neyi bitirdiğimi ya da neyi başlattığımı bilmeden…
Akşam uçağı ile gelmiştik. Otelde azıcık dinlendikten sonra odama geçtim ve Gökhan Atış’ın 29 Mayıs için organize ettiği uzaktan meditasyona katılmak için hazırlandım. Dünyanın taç çakrası olan nitelendirdiği Shasta Dağından katılacaktı Gökhan ve bu meditasyona yüzlerce insan bulunduğu yerden katılacaktı. Bense Mısır’dan dahil olacaktım. Türkiye saati ile 23.44’de başlayan bu meditasyona kim nereden katılacaksa saat farkına göre kendini ayarlayacaktı ve gerçekleşti müthiş buluşma. Meditasyon öyle yoğun geçti ki bedenim bana ait değildi. Taç çakramdan girip Mısır topraklarına akan enerji başımı döndürdü. Bu topraklarda ataerkilin baskın enerjisi yüzünden gerçek bilgelik derinlerdeydi. Bedenimden geçen beyaz ışık derinlere inip uyandırdı Mısır’ın derinliğindeki bilgeliği ve gökyüzüne çıktı fener gibi beyaz bir ışık… Türkiye’deki beyaz ışık ve Shasta’ daki beyaz ışık ve dünyadaki başka yerlerdeki beyaz ışık birleşti dünyanın manyetik alanında… Bu yükselişin, geçişin hazırlığıydı. Yoğun geçen meditasyonun ardından uykuya daldım. Mısır yolculuğum tüm hızıyla şimdiden başlamıştı…
Kahire Giza bölgesinde, Keops piramidinin içerisine girecektik. Piramitleri görünce sanki başka bir dünyaya gelmiştim. Etkilenmemek elde değildi. 137 metre yüksekliğinde olan Keops piramidinin, 100. Metresinde inisiyasyon odası var. Buraya çıkabilmek için iki büklüm, eğilerek çıkman gerekiyor bir bir basamakları. Yükseklik korkum da ortaya çıkmaya başlayınca nefesim çok daha hızlandı. Nefesimi kontrol etmeye çalışırken bir yandan avuçlarım terlemeye başladı. Geriye dönüp baksam sanki düşecekmişim hissiyle sadece önüme konsantre olurken içimden dualar ediyordum. En sonunda odaya geldiğimde derin bir oh çektim ve girdim içeri. Odaya geldiğimde hem mekanın enerjisinden hem de yaşadığım endişeden dolayı her yerimden ter akıyor, kalbim ağzımda atıyordu. Büyük bir oda; siyah renkte olan duvarlara ve yüksek tavana sahip. Tavanın bir kenarından gelen beyaz bir ışık sayesinde loş bir ortam sağlanmış. Odanın kenarında ise bir lahit… Firavunların firavun olabilmeleri için Tanrılar tarafından inisiye edilmesi gerekiyormuş. Bunun içinde lahidin içinde uzanmaları gerekiyormuş. Lahidin yakınında sırtımı duvara vererek oturdum yere. Bir hayli kalabalık olan oda insanların giriş çıkışları sirkülasyon yaratıyordu. Enerji okuyordum; bazısı aman bu kadar yolu bunun için mi geldik diyordu, bazısı bir şey hissediyordu ama adlandıramıyordu. Bazısı ise etkilenmiş şekilde duruyordu olduğu yerde. Gözlerimi kapadım, kalbime odaklanıp meditasyon yapmaya başladım. Öyle ki bir zaman sonra odada sadece sessiz insanlar kaldı. Gözlerimi açtım ve karşımdaki duvara kilitlendim birden. Sarı, yeşil renk çizgiler görmeye başladım. Hızlıca hareket eden, saydam bir dünyada olduğumu hissettiren bir alandaydım. Bedenimden geçen beyaz bir ışık titretiyordu beni ve bir ses, ‘İnisiye olmak için illa lahide yatman gerekmiyor. Şu anda bu enerjiyi alıyorsun.’ Lahidin arkasındaki duvara takıldı bu sefer gözüm. Vizyon gelmeye başladı. Bu duvar bir geçit kapısı ve asıl inisiyasyon oraya girince oluyordu. Lahit insanların anlaması için göstermelik bir semboldü. Zamanda yolculuk yapıyordum sanki. Firavunların o duvardan geçip öteki alemde hazırlanıp buraya döndüklerini gördüm ve bu kapı herkese açılmıyordu… Yerimden kalkıp duvara dokundum. Duvar beni öyle çok çekiyordu ki gözümü kapatıp içinden geçmek istiyordum. Rehberimizin hadi gidiyoruz demesiyle o an yarım kaldı. Kim bilir belki de başka yerde tamamlanacaktı… Geldiğimiz gibi yavaş yavaş indik basamakları ve çıktık bu müthiş piramitten.
Uçakla Aswan’a geldik. Burada Philae’deki tanrıça İsis’in tapınağına gidecektik. Bir ada üzerinde olan bu tapınağa gitmek için bir tekneye bindik. O gün gökyüzündeki dolunay da tam olarak olmamız gereken yerde olduğumuzu söylüyordu. Dişil enerjinin çok yoğun olduğu gecede tanrıça İsis bizi karşılıyordu tüm şefkatiyle. Tapınakta 1,5 saat süren ışıklı şovu izleyecek ve tapınağın hikayesini İngilizce olarak dinleyecektik. Sadece bizim grup ve bir iki kişi dışında kimse yoktu. Herkes kendine göre bir yerde durmuş, oturmuş bekliyordu. Işıklar başlayınca şova, zihnim gitti bedenimden. Hikayeye konsantre olamıyor, dinleyemiyordum. Yere oturmuş gözlerim ışık şovunu takip ediyordu. Tanrıça İsis zamanın Lemurya kraliçesi olabilir miydi ve aynı zamanda Meryem ana olabilir miydi? Tanrıça İsis’in enerjisi Meryem ananın enerjisine çok benziyordu; naif, derin, şefkat dolu… Peki ya her birimizin içerisinde bu enerjiler varsa ve biz bu enerji kanalına girince aslında onlar olabiliyorsak? Yani her birimizin içerisinde aslında İsis varsa? Enerji öyle yoğunlaşmıştı ki uyuşmaya başladım. Bu bir kutsanma, bu bir enerji aktarımıydı. Artık hiçbir düşünce formu yoktu, hiçbir an, hiçbir durum yoktu. Nefes var mıydı bilmiyorum. Tepkisiz bir şekilde öylece duruyordum. Konuşacak halim yoktu. Aynı zamanda buna ihtiyacım da yoktu. Öyle bir sevgi kuşatması içindeydim ki hiçbir şeye ihtiyacım yoktu, hiçbir harekete, eyleme. Zaman kavramının en anlamsız geldiği anlar işte bu anlar… Işık şovunun bitmesiyle artık dönmemiz gerekiyordu otele. Ama beni bıraksalar orada yatabilirdim. Anne enerjisinin en güzelinde rahimde dinlenebilirdim. Hiç ayrılmak istemedim. Sarhoş olmuş bedenim ayakta zor dururken tekneye doğru yol aldık. Gecenin zifiri karanlığında dolunay nehre düşerken, sadece yakamoz aydınlatıyordu etrafı. Buz mavisinin dinginliğini anımsatıyordu bana. Gecenin sessizliğinde sadece motorun sesi vardı. Kimseden çıt çıkmıyordu. Derin bir sessizliğe bürünmüştü herkes. Bir rüyanın içindeydim. Tekneden elimi uzattım nehre. Arkamızda Tanrıça İsis’in tapınağını bırakırken elim suyun akıntısına eşlik ediyordu. Gecenin karanlığında nehir simsiyah gözükürken gündüzleyin suyun temizliği ne kadar da çok belli oluyordu. Karanlık ve ışıktaki illüzyonda böyle işte. Gördüğün şey aynı olsa da karanlıktayken her zaman çok azını görebileceksin. Sonra baktım yakamoza. Karanlık olmasaydı yakamoz olur muydu ve o zaman ben bu manzaraya aşık olur muydum? Dejavuydu sanki gene bu an. Aralık ayında çıktığım Peru yolculuğu sırasında gittiğim Amantani adasının dönüşünü anımsatmıştı bu tekne bana. Gene gözlerim dalmıştı gökyüzüne ve suya. Ama o zaman mavinin tonlarında kaybolmuştum ve güneş ile adaya veda etmiştim. Ama bu sefer dişiliğin en derinliğindeydim. Tekne yanaştı otelimize ve ben yattım derin bir uykuya.
Bundan sonra gittiğim her yerde ayrı bir inisiyasyon yaşadım. Luksor’daki Karnak tapınağındaki Sekmeth’in kutsal tapınağı, Osiris’in 7 kapısı ve anahtarı, Abydos’da 1. Seti’nin tapınağında, Denderah’ da hayatımı değiştiren Hathor’un tapınağına ve kraliçe olarak girdiğim Westbank’da Sekmeth’in tapınağına gittim ve burada yaşadıklarım kitap boyutunda olduğu için burada bırakıyorum. Belki bir gün kendini arayan bir kızın hikayesi olarak karşınıza çıkar devamı… Kim bilir..
Yeni bir damla olarak doğmuştum. Mısır yolculuğu bir döngüyü, bir devri kapatmıştı artık benim için. Şimdi yenisi nedir yaşayıp görecektim.
Aşkla…
DAMLA US
Ne güzel anlatmışsın bebişim ❤️🙏 2019 için bende niyetimi oluşturdum 🙏
Canım çok teşekkür ederim.<3